ABD’de başkanlık seçimleri hızla yaklaşırken, seçim günü olan 5 Kasım tarihine yalnızca birkaç gün kaldı. Bu süreçte adaylar arasındaki gerilim giderek artmakta ve anketlerdeki değişiklikler dikkat çekici hale gelmektedir. Son günlerde yapılan anketlerde, oldukça değişken sonuçlar ortaya çıkıyor.
Son açıklanan anketler içinde en dikkat çekici olanlarından birisi Wall Street Journal tarafından gerçekleştirilen anket. 19-22 Ekim tarihleri arasında bin 500 kayıtlı seçmenle yapılan bu anket, seçmenlerin tercihlerini açıkça ortaya koyuyor. Anket sonuçlarına göre, eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Partinin adayı Donald Trump, katılımcıların yüzde 47’sinin oyunu alırken, Demokratların adayı ve mevcut başkan yardımcısı olan Kamala Harris ise yüzde 45 oranında oy desteğine sahip. Bu sonuç, önceki anketlerde Harris’in önde olduğunu gösteren verilere kıyasla önemli bir değişim anlamına geliyor.
Ekonomi konusundaki güven, seçmenlerin adaylar arasındaki tercihlerini etkileyen önemli bir unsur. Financial Times gazetesinin gerçekleştirdiği son anket, bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. Katılımcıların yüzde 44’ü Trump’ın ekonomi yönetimi konusunda daha fazla güven duyduğunu belirtirken, Harris’e güvenenlerin oranı yüzde 43 olarak kaydedilmiştir. Ekonomi, muhalefetin en güçlü argümanlarından biri olma özelliğini taşırken, Trump’ın geçmişteki ekonomik politikaları seçmenler üzerinde hala etkili olmaya devam ediyor.
Seçim süreci boyunca erken oy verme işlemleri de oldukça dikkat çekici bir şekilde ilerliyor. Florida Üniversitesi Seçim Laboratuvarı’nın verilerine göre, erken oy verme sürecinde yaklaşık 25 milyon seçmen, ya doğrudan sandık başına giderek ya da posta yoluyla oyunu kullanmayı tercih etti. Bu yüksek katılım oranı, seçmenlerin bu seçimde ne denli aktif olduğunu ve demokratik süreci ne kadar önemsediğini gösteriyor.
Seçim süreci, yalnızca adaylar arasındaki rekabetle değil, aynı zamanda seçmenlerin konulara dair tutumlarıyla da şekilleniyor. Bu durum, özellikle ekonomik sorunlar ve toplumdaki genel memnuniyetsizlik gibi unsurların ön planda olduğu bir kamuoyu yaratıyor. Hem Trump hem de Harris, kampanyalarını bu temalar üzerinde yoğunlaştırarak, destekçilerini etkilemeye çalışıyor.
Bütün bu gelişmeler ışığında, 5 Kasım’da gerçekleşecek olan seçim, yalnızca kişisel tercihler değil, aynı zamanda ülkenin geleceği açısından da önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Seçmenlerin kararları, sadece öne çıkan adaylarla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda toplumun çeşitli kesimlerinin ekonomik ve sosyal sorunlara olan yaklaşımını da yansıtacak.
Özetle, seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte hem Trump hem de Harris arasındaki rekabetin boyutları daha da belirginleşiyor. Her iki aday da seçmenlerin güvenini kazanmak adına çeşitli stratejiler geliştirmekte ve bu süreçte anketlerin sonuçları, seçim sonuçlarına dair önemli ipuçları sunmaktadır. Seçim günü geldiğinde, bu geçen günlerde toplumsal dinamiklerin ne kadar etki edebileceği ise merakla beklenen bir gelişme.