İsrail’in bölgedeki saldırıları devam ederken, son olarak Suriye-Lübnan sınırında bulunan İran Kızılayı’na (IRCS) ait sahra hastanesine yönelik bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu saldırı, hastaneler ve okullar gibi sivil hedeflerin de aralarında bulunduğu yerlerin hedef alınmasının sürdüğünü göstermektedir. Suriye-Lübnan sınırındaki bu hastane, İsrail’in Lübnan’a yönelik artan saldırılarının ardından, yaralanan Lübnanlılara sağlık hizmeti sunmak amacıyla 4 Ekim 2024 tarihinde kurulmuştu.
İran hükümeti, bu saldırıya sert bir tepki göstererek durumu uluslararası boyuta taşımaya çalışıyor. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bakayi, saldırıyı “savaş” suçu olarak nitelendirip İsrail’i kınadı. Bakayi, uluslararası insani yasaların ve yönetmeliklerin hastaneleri hedef almayı yasakladığını hatırlatarak, “İşgalci rejimin Gazze, Lübnan ve Suriye’deki hastane ve tıbbi merkezlere yönelik tekrarlanan saldırıları, Siyonist rejimin tüm uluslararası norm ve standartlara karşı isyanının açık bir göstergesidir” şeklinde konuştu. Bu ifadeler, sadece bir kınama olmanın ötesinde, uluslararası topluma bir çağrı anlamında da değerlendirilebilir.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve diğer insan hakları örgütlerinin İsrail’e karşı ciddi bir tepki göstermesi gerektiğini vurgulayan Bakayi, aynı zamanda yerlerinden edilmiş yüz binlerce Lübnanlı mülteciye yardım için harekete geçilmesi gerektiğini belirtti. Bu, insan hakları ve uluslararası kabul görmüş insani yardımların ihlali konusundaki farkındalığı artırmak adına kritik bir adım olarak değerlendirilmektedir.
Saldırının ardından, İran Kızılayı yetkilileri hastanenin durumu hakkında bilgilendirmelerde bulundular. İran Kızılayı Başkanı Pir Hüseyin Kolivend, saldırı sırasında herhangi bir can kaybı olmadığını, tüm sağlık ekiplerinin güvende olduğunu ancak hastanenin ambulanslarının, sağlık ekipmanlarının ve tıbbi malzemelerinin imha edildiğini bildirdi. Bu durum, savaş koşullarında sağlık hizmetlerinin ne denli zorlandığını ve insani yardım faaliyetlerinin tehlikeye girdiğini ortaya koymaktadır.
İsrail’in bu tür hedefleri vurması, sadece bölgedeki insani durumu tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda uluslararası düzeyde de ciddi tepkilere neden olan bir mesele haline gelmiştir. Bakayi’nin açıklamaları, bu tür saldırıların yalnızca bir askeri strateji değil, aynı zamanda uluslararası insan hakları ihlalleri olarak da değerlendirildiğini göstermektedir. Dolayısıyla, uluslararası toplumun bu tür olumsuz gelişmelere karşı daha duyarlı olması ve gereken tedbirleri alma konusunda aktif bir rol oynaması beklenmektedir.
Sonuç olarak,İsrail’in sivil hedefleri vurma çabası, yalnızca o bölgedeki halkı değil, tüm uluslararası toplumu etkileme potansiyeline sahiptir. Sağlık hizmetlerinin, hastanelerin ve diğer temel insani ihtiyaçların hedef alınması, savaşın getirdiği olumsuz sonuçların üzerine bir katman daha eklemekte ve bu durumu uluslararası gündemde daha görünür kılmaktadır. Bu bağlamda, bölgedeki insani krizlerin sona ermesi ve savaşların durdurulması amacıyla gerekli önlemlerin ivedilikle alınması önem arz etmektedir.
