Eski günlerden bölümleri arkadaşlardan gelen öneriler doğrultusunda buraya işlemeye devam ediyorum.
Okul günlerim aklıma geldi. Hafta sonları İstanbul’u gezer dönerdik. Sınıf arkadaşlarımız o gün yazdıklarımızı hep takip ederdi. Bir nevi günlük tarzı!
Selimiye Kışlasına getirildik. Ziver Bey köşkünden kurtulduğumuz için seviniyoruz. Bir an önce askeri savcıya çıkarılıp içeriye atılmayı bekliyoruz! Neredeyse savcıya açık açık söyleyecek durumdayız. Lütfen bizi içeri alın!
Bir sıraya oturtulduk. Başımızda bir Erzincan’lı asker! Sırada iki kişi daha var! Birisi sakallı diğeri zayıfça! Asker halime acımış öylece bakıyor yüzüme şaşkın şaşkın. Şöyle kalk biraz dolaş iyi gelir belki dedi. Konuşacak halim yok!
Sakallıyı tanıyorum… Profesör olmalı hem de yazar evet o! Siz Cevat ÇAPAN? Evet diyor. Bir aydır gözaltındalarmış. O gün savcılığa çıkıyorlar bırakılmayı umut ediyorlar! Ben de içeriye girmeyi!
Erzincan’lı asker konuşkan bir genç ve belli ki yardımcı olmak biraz havayı değiştirmek istiyor…
-Sen Hoca mısın? diye soruyor!
-Evet! diyor Proesör..
-Hangi Cami’desin?.
Durumumuzu unutuyoruz. Gülme krizimiz tutuyor. Kendimize hakim olamıyoruz… Dakikalarca gülmemiz sürüyor. Sonra Hoca’yı bırakıyorlar.
Galiba kiraya verdikleri evde gençler yakalanmış gibi bir şeyler!